DOLAR 34,0389 -0.12%
EURO 38,0783 0.36%
ALTIN 2.831,381,03
BITCOIN 21528705.64017%
Balıkesir
20°

AZ BULUTLU

SABAHA KALAN SÜRE

  • HABERLER
  • SERVİS 1
  • SERVİS 3
  • FİNANSİF
  • HESAP
Dünden bugünün özeti

Dünden bugünün özeti

ABONE OL
Haziran 30, 2024 22:14
Dünden bugünün özeti
0

BEĞENDİM

ABONE OL

HAYIRLISI OLSUN…

 

Ülkemizin çok önemli kurumları deyimin tam anlamıyla allak bullak.

 

Ordu, polis, yargı… Onulmaz bir tartışmanın içinde savrulup duruyor.

 

İyi asker, darbeci asker vardı.

 

Şimdi paralel polis, paralel savcı, paralel yargıç kavramları girdi tartışmalara.

 

İşin tehlikeli yanı halk gönül verdiği siyasi kadroların söylemine göre saf tutuyor.

 

Toplumsal mantık ve bakış – ne yazık ki- çağdaş, demokratik bilincin zayıf olduğunu belgeliyor.

 

Siyaset de bunun farkında, o nedenle her önemli gündemde kamuoyunu cepheleştirerek işin içinden sıyrılmayı yeğliyor. İşine öyle geliyor.

 

Oysa sağcısı solcusu, dindarı dincisi, ateisti, türkü kürdü, alenisi sunisi… İle hukukun üstünlüğü ilkesine bağlılık olsa siyaset de günün moda deyimi ile algı operasyonuna harcamaz tüm enerjisini. Asıl işini yapar. Daha mutlu, daha huzurlu, daha zengin bir Türkiye için fikir üretme yarışına girer.

 

Yıllarca Balyoz, Ergenekon davalarını tartıştık. Tartışmanın en üst düzeyindeki isimler, orduya kumpas kurulmuş iddiası ile saf değiştirdiler.

 

Bu değişimin iki temel nedeni var, ancak biri doğru.

 

Ya 17, 25 Aralık operasyonları ve sonrasında ortaya saçılan ses kayıtları gerçekten bir düzmeceydi, bu düzmeceyi görünce hapsinin ayakları suya erdi. Ya da gerçekti.

 

Ve bu gerçekliği örtmenin tek yolu bu operasyonlara imza atanları gözden düşürmekti.

 

Bu konuda bir kampanya başlatılacaktı.

 

Balyoz ve Ergenekon davasında yargı ve polise tavır alanların da desteği “17 – 25 Aralık operasyoncularının orduya da kumpas kurduklarını iddia etmek suretiyle” alınacaktı.

 

Bu iki temel nedenden “hangisi doğru”, bilmiyorum.

 

Lakin şu bir gerçek: “ doğruyu arayan sağduyulu, hukukun üstünlüğünün olmazsa olmazlığı bilincini almış kişi sayısı üç – beş yüz ile sınırlı…

 

Toplum kime, hangi siyasetçiye gönül vermiş ise onun ağzına bakıyor. Bu da tartışmaları kör dövüşünden öte geçirmiyor.

 

Oysa siyasetin, medyanın, düşünen her insanın enerjisini tüketen bu -karanlıkta yumruk sallama eylemi- karşısına toplumsal bir hukuk bilinci çıkabilseydi, bu denli kamplaşır mıydık?

 

Mesela toplum; “ hangi siyasi görüşte olursa olsun yolsuzluğa, rüşvete, görevini kötüye kullanmaya meyleden herkes hesabını vermeli “ diyebilseydi. Mesela toplum, 17 – 25 Aralık ile birlikte medyaya sızan tapelerin gerçek mi, montaj mı olduğu sorusunu – siyasi arenada tartışmak yerine- bilime havale etseydi ve konun muhataplarına herkesimin inanacağı bir bilimsel kurumun devreye girmesi konusunda baskı yapabilseydi; gereksiz gerilmeler de olmazdı, zaman kaybı da yaşanmazdı.

 

Daha öte ” o ses kayıtlarının montaj, dublaj olduğunu güvenilir bir kurumun verdiği bir raporla kanıtlamak; “ paralel yapının deşifre edilmesinin en etkili yoluydu.

 

Üç gün sonra Cumhurbaşkanlığı seçimleri var. Ülke ikiye bölünmüş durumda.

 

Çok önemli meselelerde devreye girip kamplaşmalara son verecek birleştirici bir makam kalmıştı.

 

Gerek iktidar, gerekse muhalefetin tutumuna bakılırsa bu makam da etkisini yitirmek üzere…

 

“Hayırlısı olsun…” denecek başka da söz kalmadı…

 

Yazar: Levent GÜNDOĞAN

(05.08.2014 KARDEŞ)

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP