Nüfusu artmayan daha öte azalan bir ilçe Susurluk.
Hem de konum olarak ülkenin en şanslı yerleşim birimlerinden biri olmasına inat.
Her özelliğe, her güzelliğe ulaşımı en kolay.
Demiryolu beş, liman yirmi, havaalanı elli dakika mesafede.
İçinden akan çayı var.
Hemen karşısında muhteşem bir dağı var.
Koynunda harika bir göleti olan bir ormanı var.
Çaylak’ı var
Verimli toprakları var.
Bir zamanlar tam kapasite çalışan Şeker Fabrikası vardı. Pancar ekilir hatta pancar ekim kotası konurdu.
Susurluk’u ülkenin süt üretim merkezi yapan Yörsan’ı vardı. Köylü güvenle sütünü teslim eder ayda iki ödeme günü hiç aksatmadan parasını alırdı.
Büyük uğraşlarla iki binli yılların başında bir yüksek okul kazandı.
Açıldığı ilk yıl öğrenci sayısı dört yüz dolayındaydı. Şimdi üç yüz küsur.
Hadi TV kanalları yaygınlaştı o yüzden sinema salonları kapandı. Peki ailecek gidip yemek yediğimiz, konuklarımızı ağırladığımız lokantalara ne oldu? Bir Oda restoran var, yüzümüzün akı.
Kendimizi kandırmayalım.
Üstünlük falan değil Susurluk’ta yaşamak.
Yoksa kamu çalışanlarının büyük çoğunluğu Balıkesir’e gidiş geliş yapmazdı.
Susurluklu olmak ayrıcalık da değil. Yoksa yirmi yıl önce kırk dokuz bin olan yaşayan sayısı otuz binlere düşmezdi.
Susurluk’ta bir şey var. Çözemediğim bir şey. Belki çözdüğüm ama itiraf etmekten korktuğum bir şey.
Bir zamanlar Gönen ile yarışıyorduk.
Sındırgı bize özeniyordu.
Karacabey yanımızda köy gibiydi.
Bir Kepsut kaldı gerimizde. Korkarım bu gidiş ile o da yakalayacak bizi.
Ve bu gidişe bir şekilde “dur” demeyi beceremezsek hani derler ya “ne köy oluruz ne kasaba”
Acı ama gerçek
YAZAR: Levent GÜNDOĞAN
ASAYİŞ
5 gün önceASAYİŞ
14 gün önceDÜNYA
29 Eylül 2024GÜNDEM
29 Eylül 2024ASAYİŞ
29 Eylül 2024GÜNDEM
29 Eylül 2024DÜNYA
29 Eylül 2024Bu sayfanın içeriğini kopyalayamazsınız