Çocuk yaşlarda girdiği deniz kuvvetlerinden ayrılıp, ağaç tutkusunun peşinden giden Burak Gürer, kurduğu ahşap tasarım ve uygulama atölyesinde makinelerin ruhsuzluğuna inat sanatsal mobilyalar üretiyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlanan Türkiye’nin Ustaları Kataloğuna alınan Gürer, modern zamanın antikacısı olarak gelecek nesillere aktarılacak mobilyalar ürettiğine dikkat çekti.
Makinenin ruhsuzluğuna inat, ustanın kaygısının en basit mobilyaları bile sanata dönüştürdüğüne değinen Gürer, “Önceliğiniz para kazanmak olmayınca tecrübe, sevgi, tutku ve emek harmanlanarak ağacı ölümsüz eserlere dönüştürüyor” dedi. Türkiye dışında Amerika ve İtalya’ya da ürün gönderen Gürer, George Nakoşima ve Sam Maloof gibi isimlerin tasarımlarını beğendiğini söyledi. Toplumların kültüre ve sanata bakış açısıyla ya ilerlediğine ya da geride kaldığının önemle altını çizen Gürer, maddiyata dayalı bakış açısının değiştirilmesi gerektiğini dile getirdi.
Çocukluğunun geçtiği Bandırma’da çok küçük yaşlardan beri ağaca ilgi duyduğunu anlatan Gürer, “Sebebini bilmiyorum ama hayatımın her döneminde ağaçla haşır neşir oldum. Deniz kuvvetlerinde çok yoğun bir iş tempom oluyordu. Sürekli yurtdışı seyahatleri olmasına rağmen gittiğim yerlerde hemen ahşap sanat atölyesi bulup oradaki ustaların çalışmalarını inceliyordum. İçimdeki tutkuya karşı koyamadım. Birçok kişi çılgınlık diyebilir ama istifa edip kendi atölyemi kurdum. Talaş kokusuna Şimdi çok daha mutlu ve huzurluyum” şeklinde konuştu.
Yüzlerce yıldır marangozluk yapan, dededen toruna marangoz yetiştiren bir ailenin oğlu olan rahmetli Cem Usta’nın kendisini şekillendirdiğini anlatan Gürer, “Yedi kuşak marangoz bir ailenin ferdi olan rahmetli ustam her şeyi öğretti. Birsem yirmiyle çarpmıştır beni. Yedi kuşaktan marangoz bir ailenin ferdiydi. Cem Özban ustamı saygıyla anıyorum” dedi. Ruhunda felsefe olan ahşap tasarımının entelektüellik isteyen bir iş olduğuna değinen Gürer, fizik, kimya, simya bilmeyenin yapabileceği bir iş olmadığına dikkat çekti.
Bir proje yaptığında aynısını isteyen başka birine kesinlikle yapmadığının önemle altını çizen Gürer, “Projelerimde kişiye özel çalışıyorum. İşe başlamadan önce en ince ayrıntısına kadar bazen günlerce düşündüğüm oluyor. Biri için proje yapıyorsam ona özgündür. Eser biter bitmez projesini yırtar atarım. Ayrıca projeye başlamadan önce evde çocuk, ev hayvanı var mı, çocuk varsa kaç yaşında hepsini araştırıyorum. Eğer küçük çocuk varsa mobilyayı ona göre tasarlıyorum. Kullanılan bir kimyasal da evdeki hayvana farkında olmadan zarar verebilir. O yüzden bu detaylar benim için çok önemli” dedi. Desen kalitesi ve özgünlüğünden dolayı Anadolu ceviziyle çalışmayı sevdiğini dile getiren Gürer, “Birçok ağaç türüyle çalışıyorum. Ama en iyisi Anadolu cevizi. Dünyanın en ünlü av tüfeğinin bir İngiliz firması olan Holand Holand’ın dipçiğinde bile bu ağaç kullanılıyor” şeklinde konuştu.
Kaybolmaya yüz tutan bir sanatın temsilcisi olarak en büyük üzüntüsünün çırak bulamamak olduğunu ifade eden Gürer, “Bu bir bayrak yarışı. Ben öldüğümde bu sanat benimle birlikte ölsün istemiyorum. Ne yazık ki ailelerin bakış açıları yüzünden çırak bulmakta zorlanıyoruz. Her aile çocuğunu proje çocuk olarak yetiştirmek istiyor. Eskiden yaz tatillerinde çocuklar bir ustanın yanına çalışmaya verilirdi. Yıllar geçtikçe yaptığımız işlere bakış açısı ve saygı değişiyor. İstiyorum ki birilerini yetiştirelim. Şu andaki en büyük hayalim bir çırak bulup yetiştirebilmek.” diye konuştu.
ASAYİŞ
3 gün önceDÜNYA
24 gün önceGÜNDEM
25 gün önceASAYİŞ
28 gün önceGÜNDEM
19 Eylül 2024DÜNYA
19 Eylül 2024DÜNYA
19 Eylül 2024