
Toplumun merakla beklediği enflasyon rakamları Türkiye İstatistik Kurumu’nca (TÜİK) TÜFE’de aylık %3.92, 6 aylık %19.77, yıllık %38.21 olarak açıklandı. Aynı dönemler için bağımsız akademisyenlerden oluşan Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) da aylık %8.54, 6 aylık %50.53, yıllık %108.58 enflasyon oranları tespit ettiklerini kamuoyuna ilan ettiler.
Açıklanan enflasyon verileri doğal olarak toplumun tüm kesimlerini doğrudan ya da dolaylı şekilde ama mutlaka etkiliyor. Tabiri caizse iğneden ipliğe tüm ürün ve hizmetlerin fiyatları diğer ekonomik faktörlerin de etkisi ile birlikte baz olarak alınıyor.
Merakla bekleyenlerin en başında da ücretli çalışanların ve emeklilerin olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Çünkü 6 aylık maaş artışları için baz alınacak temel veri – gerçek hayatta ekonomik yangın ne kadar büyük olursa olsun – TÜİK’in bu dönem için fiyat artışlarını hesaplayıp resmi olarak açıkladığı rakamlar oluyor.
Son yıllarda TÜİK ‘in hem enflasyon hesaplamalarında baz alırken seçtiği ürün ve hizmetler hem de dönemsel fiyat artışlarını hesaplama yöntemleri sürekli eleştirildi. Birçok temel ihtiyacın dikkate alınmadığı, toplumun çoğunun hiç kullanmadığı ya da çok az kullandığı bazı ürünlerin enflasyon hesabında olması gerektiğinden farklı dikkate alındığı ve bu verilerin şeffaf olmadığı bilinen gerçek.
İnsanların markette, pazarda, kira artışı, ulaşım ve eğitim gibi giderlerinde yüz yüze kaldığı artışlar, TÜİK’in açıkladığının yaklaşık iki katı -hatta biraz daha fazla -olarak beyan eden ENAG’ın rakamlarına daha yakın.
Yani ortada açıkça, ülkemizdeki ürün ve hizmetlerdeki gerçek artış oranlarının resmi verilere yansıtılmadığı bir durum yaşanıyor.
Bu da yetmezmiş gibi toplumun farklı gelir gruplarını oluşturan kesimlerine bir de refah payı adı altında sanki aynı ekonomik gerçekleri yaşamıyorlarmışçasına farklı maaş zammı uygulanıyor.
Türkiye’de toplam 1 Milyon 237 bin kamu işçisinden yaklaşık 700 bini toplu sözleşme ile Mayıs ayında -seçimin hemen öncesinde – %45 zam ve sosyal haklarında olumlu iyileştirmeler aldılar.
Toplam sayısı yaklaşık 3,5 milyonu bulan memurlardan kadrolu olan 3 milyon 150 bin kadarı için de 11 bin 500 TL civarında olan taban ücreti, % 17.55+8.077 TL seyyanen zam tüm memurlara uygulanarak ve %85 gibi bir artış oranı ile 22 bin TL’ye çıkarıldı. Memur maaş zammında ortalama %74’e ulaştı.
Türkiye’de son dönemde EYT nedeniyle emekli olan yaklaşık 1 milyon 700 bin kişi ile birlikte toplam emekli sayısı 15 milyon civarında. Çok kabaca bunların 9 milyonu işçi, 3 milyon memur ve 3 milyon kadarı da esnaf ve tarım emeklisi. Ülke nüfusunun altıda birini oluşturan bu kesiminin zaten yetersiz emekli maaşlarına yapılan zam oranı sadece %25’te kaldı.
Durun daha bitmedi. En düşük emekli maaşı 7500 TL’ye yükseltilirken kök maaşları bunun altında kalanlar için hazine desteği sağlanmıştı. Yani bugün kök maaşı 6000 TL ve altında olanlara %25 zam yapılsa da -gerçekte %0 zamla- 7500 TL almaya devam edecekler. Mesela kök ücreti 6100 TL olan emekli 7625 TL ile sadece 125 TL maaş zammı almış olacak.
Sadece son birkaç aydaki döviz ve enflasyondaki yüksek artışlar tüm ürün ve hizmetlerde büyük zamlar olarak yansımaya başladı bile. Duracak gibi de gözükmüyor. Kış geldiğinde şartların daha da ağırlaşacağı gün gibi aşikar…
Aynı ülkede aynı ekmeği, suyu, yakıtı tüketen, aynı ulaşım aracını kullanan, aynı kirayı ödeyen, çalışırken de emekliyken de yine bu ülkenin yükünü taşıyan insanlar arasında bu kadar ayrım neden?
Bu Emekliye yapılan reva mı?
El insaf, bu kadarına pes!..
Onlar bizim analarımız, babalarımız, amcalarımız, teyzelerimiz… Dahası geçmişimiz, geleceğimiz…
Kamu kaynakları fütursuzca ve bu kadar rahat harcanırken emeklilerimizin ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmesi hepimizi derinden yaralıyor.